Otizm kelime anlamı olarak bir kişinin kendi içine kapanmasını ifade eden (Kanner, 1943 – Akt. Selda Özdemir), bireyin sosyal duygusal gelişimi, sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerini önemli ölçüde etkileyen ve ilk belirtilerinin 3 yaşından önce görüldüğü gelişimsel bir bozukluktur (Koegel ve Koegel, 1995, NINDS, 2007; Quill, 2000 – Akt. Selda Özdemir). Otizmin kaynağı psikolojik değil nörolojiktir.
DSM-V’te otizmli bireylerin toplumsal ve iletişim becerilerinde bazı sınırlılıklar yaşadığı, davranış ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici davranışlarının bulunduğu vurgulanmaktadır. (Sabri Hergüner, 2013) DSM-V otizm tanı özelliklerinden bazıları aşağıdaki gibidir;
- Göz kontağından kaçınma,
- Jest ve mimiklerini uygun şekilde kullanamama,
- Yaşıtlarıyla düzeyine uygun şekilde etkileşime girememe,
- Kendi ilgi ve başarılarını başkalarıyla paylaşmama,
- Konuşmayı başlatıp sürdürememe,
- Toplumsal taklitlere dayalı oyun etkinlikleri kuramama,
- Alışageldiği rutini bozmama ve kendi etrafında dönme, parmaklarını gözünün ününde hareket ettirme gibi tekrarlayıcı hareketlerden vazgeçmeme.
Yukarıda da bahsedildiği gibi otizmli bireyler dili kullanmada, oyun becerilerinde, sosyal etkileşim başlatmada, akranlarının sosyal etkileşimlerini taklit etmede ve sosyal mesajları algılamada sınırlılıklara sahiptirler. Sosyal beceri gelişimindeki bu sınırlılık; davranış problemlerinin artmasına, yaşamın ilerleyen evrelerinde uygun olmayan davranışların artmasına ve akranlarla birlikte geliştirilebilecek olumlu etkileşimlerin azalmasına neden olmaktadır (Frea, 1995, Akt. DiSalvo and Oswald, 2002).
Otizm ve Eğitimi
Otizm spektrum bozukluğunun erken yaşta fark edilmesi ve eğitime başlanmasının çocuğun gelişiminde ve topluma kazandırılmasında büyük önemi bulunmaktadır. Ancak; otizm yaşam boyu süren bir bozukluk olduğundan çocuğun erken tanı alıp eğitime başlaması otizmden kurtulacağı anlamına gelmemektedir. Tanı özellikleri arasında yer alan basmakalıp davranışların, iletişimdeki sınırlılıkların veya tekrarlayıcı davranışlarının eğitim sonrası tamamen ortadan kalkacağını söylemek doğru olmaz fakat eğitim topluma ayak uydurabilme becerileri, kaynaştırma sınıflarına katılabilmeleri ve aile yapısını anlamlandırabilmelerinde büyük öneme sahiptir.
Otizm spektrum bozukluğu tanısı alan bireyler için bilimsel dayanağı olan ve olmayan birçok eğitim ve tedavi yöntemi bulunmaktadır. 2009’da yapılan “Ulusal Otizm Merkezi Raporu” (Otizm eğitim ve tedavi literatürünün en kapsamlı sistematik analizinin yapıldığı rapor) otizm eğitimlerini üç başlık altına toplamıştır. Bunlar;
- Bilimsel dayanağa sahip uygulamalar altında;
Öncül temelli Uygulamalar
Davranışsal Uygulamalar
Küçük Çocuklara Yönelik Kapsamlı Davranışsal Uygulamalar
Ortak Dikkat Uygulaması
Model Olma
Doğal Öğretim Stratejileri
Akran Öğretimi
Temel Tepki Öğretimi
Etkinlik Çizelgeleri
Kendini Yönetme
Öykü Temelli Öğretim Uygulamaları yer almaktadır.
- Umut vaad eden uygulamalar altında;
Alternatif ve ve destekleyici iletişim araçları
Bilişsel-davranışsal müdahale paketi
Gelişimsel ilişki temelli uygulama (Floortime vb)
Taklit temelli etkileşim
Girişim öğretim
Dilin üretimini destekleme
Masaj/dokunma terapisi
Müzik terapisi
Akran-aracılı öğretim düzenlenmesi
PECS
Davranış azaltma paketi
Replikli öğretim
İşaret dili öğretimi
Teknoloji-Temelli Uygulamalar
Sosyal iletişim kazandırma
Yapılandırılmış öğretim (TEACCH)
Teknoloji temelli uygulama
Zihin kuramı
Fiziksel Egzersiz Dayalı Uygulamalar yer almaktadır.
- Bilimsel dayanağa sahip olmayan uygulamalar altında ise;
Akademik müdahale (genel özel eğitim, okuma-yazma öğretimi vb.)
Duyusal bütünleştirme
İşitsel bütünleştirme
Yardımlı/kolaylaştırılmış iletişim
Gluten/kazein diyeti yer almaktadır (NAC Raporu, 2009).
Görüldüğü gibi otizm tedavi ve eğitim yaklaşımları geniş bir kapsama sahiptir. Otizm eğitiminde dünyadaki birçok özel eğitim kurumu bilimsel dayanağa sahip olan uygulamaları ve umut vaad eden uygulamaları kullanmaktadırlar.